GüncelManşet

Düşleri vuranların huzuru bozulacak, kanlı demokrasileri yerle bir edilecek!

“IŞİD’e büyük operasyon” denilerek başlatılan ama esasta PKK ve YPG’nin üslenimlerine yönelen TC ordusunun hava saldırıları sürüyor. Bu hava saldırıları kapsamında başta Kandil olmak üzere çok sayıda üslenim alanına saldıran TC ordusu sıklıkla delik deşik edip paçavraya çevirdiği ateşkesin de bittiğini resmi olarak göstermiş oldu.

Bu hava saldırıları sırasında TC ordusu bir katliama daha imza attı. Geçtiğimiz yıl tam da bugünlerde DAİŞ’in Şengal’a girerek gerçekleştirdiği katliamın yıldönümüne denk gelen tarihte, yani 1 Ağustos’ta, Kandil’de bulunan Zergelê Köyü’ne hava saldırısı düzenleyen TC, böylelikle beslemesi DAİŞ’in katliamlarını yad etmiş ve kendisinin de bu kanlı-katliamcı-tecavüzcü sürüsünden farkı olmadığını göstermiş oldu.

1 Ağustos günü sabahın erken saatlerinde Zergelê’ye düzenlenen ilk saldırıda 2 kişi yaşamını yitirirken, ardından onlara yardıma giden diğer köylülere de saldırarak 2. kez hava saldırısı düzenleyen TC ordusu bu kez 8 kişiyi öldürerek toplamda 10 Kürt köylüsünü katletti. Tıpkı 3 yıl önce İran Kürdistanı’na yapılan saldırıda aralarında Solin bebeğin de bulunduğu 7 kişilik aileyi katlettiği gibi… Aralarında biri hamile 3 kadın ve çocukların da bulunduğu köylüler, Genelkurmay Başkanlığı’nın “sivil ölümler olmuş olabilir” şeklindeki itirafına rağmen ordunun genelkurmay başkanı gibi davranan medya tarafından “eğitim gören teröristler” olarak servis edildi.

Genelkurmay ise yaptığı açıklamada “Zergele kampına  yönelik gerçekleştirilen hava harekatı sırasında PKK kayıplarının yanı sıra sivil kayıplar da meydana geldiği  yönündeki haberler  üzüntüyle karşılanmış  ve haberlerde ileri sürülen iddialar hakkında inceleme ve araştırma başlatılmıştır” diyerek yarım ağızla da olsa katliamı itiraf etmiş oldu. Ancak Genelkurmay aynı zamanda “Öte yandan terör örgütünün sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı da maalesef bir vakıadır” diyerek yine bu suçunu PKK üzerine atmayı da ihmal etmedi.

Yüzsüzlüğün, pişkinliğin, dalaverenin bininin bir para olduğu Osmanlı artığı bu devlet; bir yanda Zergelê’de hamile bir kadını “terörist” olarak katlederken diğer yandan da “PKK’nin yol kapatma ve araç yakma eylemlerine” rağmen hamile bir kadını helikopter ambulansla hastaneye yetiştirmenin reklamını yapmaktadır. Hiç boşuna kendilerini yormasınlar; biz bunların “kadın sevgisi”ni, “kadın da olsa, çocuk da… gereken yapılacaktır” diyen Erdoğan’dan biliyoruz. Bunların “kadın sevgi”sini “tecavüze uğrayan kadın kendini öldürsün, çocuğun ne suçu var” diyen M. Gökçek’ten biliyoruz. Biz bunların “kadın sevgi”sini kadının sesini ve kahkahasını duymaya tahammülü olmayan Bülent Arınç’ın “bir kadın olarak sus” sözlerinden biliyoruz.

“Brakuji”nin mimarı Barzani devrede!

Zergelê’deki katliam başta olmak üzere TC’nin son haftalarda Irak Kürdistanı’na dönük saldırılarının tek sorumlusu AKP hükümeti değildir. Onunla ihanet dansına kalkmaya her daim can atan KDP lideri Barzani de her saldırı ve katliamdan sorumludur. Keza saldırılar başlamadan önce Dışişleri Bakanı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu Irak Kürdistanı’na bir heyetle giderek başta Barzani olmak üzere Kürt liderleri ile görüşmüş, YNK ve Goran hareketlerine genel bir bilgilendirme yapan bu heyet Barzani ile katliam planlamasının ayrıntılarını oluşturmuşlardır.

Daha önce de defalarca Kürt ulusunun haklı mücadelesine ihanet eden Barzani, PKK ve PYD’nin Rojava Kürdistanı hamlesinden ve ilerlemesinden rahatsız olduğu için TC’nin bu kanlı oyununda seve seve yer almış; yaptığı açıklamalarla “çözüm sürecinin bitmesinden duyduğu rahatsızlığı” dile getirerek, TC’nin Kürt meselesinde muhatabını değiştirme açıklamalarına “muhatap olabiliriz” şeklinde yaklaşarak çıkarlarını ortaya sermiştir.

Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması önünde sürekli engeller çıkaran Barzani, “PKK güçlerinin Şengal’e gitmesinden rahatsızlık duyduğu kadar, IŞİD’in Şengal’de katliam yapmasındaki sorumluluğundan rahatsız olmadı. Aynı KDP, AKP’nin Rojava’daki stratejisinin Kürt payandası oldu.” (Amed Dicle, 1 Ağustos, ANF)

 

Huzur ve demokrasiden anladıkları…

Temeli “İç Güvenlik Paketi”nin hazırlıkları sırasında atılan, 7 Haziran seçimleri sonrası HDP’nin başarısına dönük tahammülsüzlüğün ardından düğmesine basılan yeni bir sürecin içerisindeyiz. Bu sürecin en traji-komik yanı da amacın “huzur ve demokrasiyi tesis etmek olduğundan” operasyonlar silsilesine verilen isimdir: “Huzur ve Demokrasi Operasyonu”!

Egemenlerin “huzur”dan anladıkları açıktır: Kendi çıkarları için gerçekleştirdikleri her türlü halk düşmanlığına, emek düşmanlığına, kadın düşmanlığına, nefrete, ırkçılığa karşı kimsenin “gürültü-patırtı” çıkarmamasıdır. (Daha önce “ileri demokrasi” deyip, örneklerini sergileyerek “demokrasi”den ne anladıklarını göstermişlerdi ama bu vesileyle bir kez daha söyleyelim.) “Demokrasi”den anladıkları ise ezilenlerin mücadele ve bedellerle yarattıkları demokratik hak ve alanları budamak; halkı yoksulluğa, köleliğe, başkaldırmazlığa iterken; kendileri için “özgürce” katliam yapabilme ve IŞİD gibi örgütlere yardım edebilme, “özgürce” yolsuzluk yapabilme, kaçak saraylar inşa ederek saltanat kurabilme haklarını genişletebilmektir.

Ve önemli bir nokta olarak altını çizmek gerekir ki; bunların “demokrasi”den anladıkları; her türlü silahlarını halkın üzerine doğrultup bombalarla, kimyasallarla halkı katletme hakkıdır. Ama halkın devrimci ve ilerici güçlerinin buna karşı meşru bir savunmaya geçmelerine ise “demokrasinin tehlikeye düşmesi” şeklinde yaklaşır ve buna kesinlikle “müsamaha göstermeyeceklerini” söylerler. Çünkü en büyük korkularıdır bu. Çünkü onlar da bilirler ki, kendilerine ayırdıkları “huzur ve demokrasi” ancak bu şekilde sağlanabilir ve ancak bu şekilde nihai olarak ezilenler için “huzur ve demokrasi” tesis edilebilir! İşte bu yüzden de kendilerine silahı ve savaşı meşru görenler, katliam ve baskıya maruz kalanların silahlı mücadelesinin baş düşmanı kesilir ve bu mücadeleyi verenlere amansızca saldırırlar.

Suruç’ta 31 devrimcinin devrim ve demokrasi düşünü kana bulayanların, Zergelê’de Kürt köylülerini katledenlerin huzurunu bozmalı, kandan beslenen demokrasilerini yerle bir etmeliyiz. Ta ki toprağa düşenlerimizin düşleri yaşam bulana, demokrasi halk için var olana dek!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu